T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2011/6-165 Karar No: 2011/298 Karar Tarihi: 11.05.2011

TAHLİYE VE KİRA ALACAĞI DAVASI – TEMERRÜT NEDENİYLE KİRALANANIN TAHLİYESİ VE ALACAK İSTEMİ – MİRAS ORTAKLIĞI – TEREKE TEMSİLCİSİNİN HİSSESİNE DÜŞEN KİRA PARASI BELİRLENEREK BU KISMA YÖNELİK OLARAK DAVANIN KABULÜ GEREĞİ – DİRENME KARARININ BOZULDUĞU

ÖZET: Olayda, davacı tereke temsilcisinin hissesine düşen kira parası belirlenerek bu kısma yönelik olarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken istemin tümüyle reddine karar verilmesi doğru değildir. Hukuk Genel Kurulu?nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

(818 S. K. m. 248, 260, 534) (4721 S. K. m. 256, 373, 640, 702)

Dava: Taraflar arasındaki tahliye ve kira alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Üsküdar 4. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 28.04.2009 gün ve 2008/412 E., 2009/394 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 28.01.2010 gün ve 2010/10104 E., 681 K. sayılı ilamı ile;

(…Uyuşmazlık, temerrüt nedeniyle kiralananın tahliyesi ve alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosya kapsamına, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerekçeye göre davacının tahliye isteminin reddine ilişkin hüküm kısmına yönelik temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacının alacağın reddine ilişkin hüküm kısmına yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Davaya dayanak yapılan 11.5.2002 başlangıç tarihli yazılı kira sözleşmesinde kiraya verenler, Ş. A. (1/2 hisse) ile H. K.tır. (1/2 hisse)

Av. F. A. Üsküdar 3.Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.12.2006 tarih 2006/901-996 sayılı kararı ile sonradan ölen Ş. A.un miras şirketine mümessil olarak tayin edilmiş ve bu sıfatla durumu 19.2.2007 tarihinde davalı kiracıya ihbarname göndererek kira parasının kendisine ödenmesini istemiştir.

Davacı tarafından daha sonra 10.3.2008 tarihinde keşide edilen ihtarname ile 2003 yılı Şubat ayı ile 2008 yılı Mart ayları arası toplam 22.632 TL.nin tahsili istenilmiştir.

Mahkemece her ne kadar mülkiyetin ihtilaflı olup, kiranın bölünmek suretiyle bir kısım mirasçılara ödendiği, hak sahibinin tespitindeki güçlük göz önünde tutulduğunda bu ödemelerin iyi niyetli davalıyı borcundan kurtardığından bahisle istemin reddine karar verilmiş ise de, terekeye mümessil tayin edilen davacı tarafından durumun ihbarından sonra hisseye düşen kira parasının davacı tereke temsilcisine ödenmesi gerekmekte olup, mahkemece davacı tereke temsilcisinin hissesine düşen kira parasının belirlenerek bu kısma yönelik olarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ileistemin tümünün reddine karar verilmesi doğru değildir.

Hüküm bu nedenle bozulmalıdır…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Karar: Dava, temerrüt nedeniyle kiralanan taşınmazın tahliyesi ve payı oranında kira parasının tahsili istemine ilişkindir.

Davacı/kiralayan tereke temsilcisi, kiralayan 1/2 hisse sahibi Ş. A.un ölümü ile miras şirketine mümessil olarak mahkemece atandığını, davalı kiracıya ihbarname ve ihtarname gönderilmiş olmasına rağmen Ş. A.un hissesine düşen kira paralarının ödenmediğini, ifadeyle, tahliyeye ve kira alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı/kiracı asil, istenilen döneme ilişkin olarak mirasçılar arasında mülkiyet ihtilafı bulunması nedeniyle kiralayan Ş. A.un 1/2 hissesine düşen kira paralarını, mirasçı N. S. tereke temsilcisinin vekiline ödeme yaptığını ve kira nedeniyle herhangi bir borcunun bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkemece, kiralayanların Ş. A. ve H. K. olduğu halde, dava dayanağı ihtarnamenin sadece Ş. A. tereke temsilcisi tarafından gönderildiği ve davanın da temsilci tarafından açıldığı, diğer kiralayanın katılmadığı ihtarname tebliğinin usule uygun olmadığı, bu nedenle de temerrüt olgusunun gerçekleşmediği; dava konusu taşınmaz konusunda Ş. A. mirasçıları arasında uyuşmazlık bulunduğu, bu kapsamda çeşitli davaların açıldığı ve bir kısmının halen devam ettiği, bazı mirasçıların terekesinin idaresi için tereke temsilcileri atandığı, dolayısıyla mülkiyetin ihtilaflı olduğu, davalının savunması doğrultusunda ibraz ettiği ödeme belgelerinden kirayı bölmek suretiyle mirasçılara ve tereke temsilcilerine ödediği, hak sahibinin tespitindeki güçlük göz önünde tutulduğunda bu ödemelerin iyi niyetli olan davalıyı borcundan kurtardığı gerekçeleriyle; tahliye ve kira alacağı istemlerinin reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire; yukarıda metni yazılı gerekçe ile tahliye isteminin reddine dair verilen kararı onamış; kira alacağı yönüyle ise hükmün davacı yararına bozulmasına karar vermiştir.

Böylece, tahliye isteminin reddine ilişkin temyiz itirazları Özel Dairece reddedilip, hükmün bu kısmı onanmış ve buna karşı davalı/kiracı asilin karar düzeltme isteminin de reddine karar verilmiş olması karşısında, hükmün tahliyeye dair olan kısmı kesinleşmiştir.

Yerel mahkemece, kira alacağı yönüyle önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı muris Ş. A. tereke temsilcisi temyiz etmiştir.

Tarafların iddia ve savunmaları ile bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kira sözleşmesinin tarafı kiralayanlardan Ş. A.un terekesine temsilci tayin edilen davacı avukat tarafından durumun davalı kiracıya ihbarından sonra davacının temsil ettiği hisseye (kira sözleşmesinin 1/2 hissesi) düşen kira parasının davacı tereke temsilcisine ödenmesi gerekip gerekmediği; davalı kiracının mirasçı N. S. tereke temsilcisi vekiline yaptığı ödemenin davalıyı davacıya karşı kira borcundan kurtarıp kurtarmayacağı; burada varılacak sonuca göre davalının kira borcunun bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü bakımından konuyla ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır:

Borçlunun borcunun ifası ancak bütün alacaklılar tarafından birlikte istenebiliyorsa ve borçlu borcu bunların hepsine birlikte ifa mecburiyetinde ise, bu duruma elbirliği halinde alacaklılık denilmektedir.

Elbirliği halinde alacaklılık, hiçbir alacaklı tek başına borçludan ifa isteyemediği ve borçlu alacaklılardan sadece bazısına ifada bulunarak borçtan kurtulamadığı için, alacaklı teselsülünden farklılık arzeder.

Elbirliği halinde alacaklılık durumları bazı kanun hükümlerinde özel olarak düzenlenmiştir.

Buna göre, adi ortaklıkta ortaklık alacakları (818 sayılı Borçlar Kanunu m.534); miras ortaklığı devam ettiği sürece mirasçıların mirasbırakandan intikal eden alacak hakları (4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.640); eşler arasında mal ortaklığı rejimi varsa bunların ortaklık kapsamına giren alacakları (TMK m.256); aile malları ortaklığında bu ortaklığa giren alacak hakları (TMK. m.373) için elbirliği halinde alacaklılık söz konusudur. Bu emredici kanun hükümlerine göre, söz konusu alacak hakları ancak bütün alacaklıların birlikte hareket etmesiyle borçludan talep edilebilir. Kanunda belirtilenler dışında, tarafların hepsi anlaşarak sözleşmeyle de elbirliği halinde alacak ilişkisi kurabilirler (Oğuzman/Öz: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1995, s.828;Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s.1168).

Somut uyuşmazlık bakımından elbirliği halinde alacaklılık durumunun miras ortaklığı yönüyle irdelenmesi gerekir:

Bu bağlamda, ölen bir kimsenin (murisin) geride bıraktığı ve tereke adı verilen malvarlığı değerleri üzerinde birden fazla kişinin hak sahibi olmaları halinde, kendine özgü ve kanun gereği oluşan elbirliği halinde hak sahipliği topluluğu olan miras ortaklığı meydana gelir. Miras ortaklığındaki mirasçılar, terekedeki her mal üzerinde bulunan tek mülkiyet hakkının birden çok sahibi oldukları içindir ki, sahip oldukları bu hakka ilişkin her türlü işlemi, kural olarak, hep birlikte yapmak, her türlü kararı oybirliğiyle almak zorundadırlar (TMK. m.702/II ve m.640/II).

Ne var ki kural, mirasçıların hep birlikte hareket etmeleri olmakla beraber, ortaklığı oluşturan mirasçılar aralarındaki bir sözleşme sonucu temsilci atamışlarsa ya da yasadan doğan bir temsil veya yönetim yetkilisi varsa, artık hep birlikte hareket etmeleri beklenmez. Böyle bir halde, atanan temsilci ya da yasa gereği temsil ve yönetim yetkisine sahip olan kişi tek başına hareket eder (TMK.m.640/II).

Miras ortaklığını oluşturan mirasçılar, terekedeki malvarlığı değerleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyet hükümleri gereğince malik oldukları için, kural olarak tek başlarına veya birkaçı birlikte hareketle terekeye dahil hakkın biri üzerinde tasarrufta bulunamazlar.

Aynı kural çerçevesinde, murisin kiralayan sıfatıyla alacaklı olduğu kira parası yönünden de mirasçılar terekedeki malvarlığı değerleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyet hükümleri gereğince malik oldukları için, birlikte kiranın bütününün alacaklısı olacaklarından, mirasçılardan hiçbirisi diğerlerinin rızası olmaksızın kira parasının ne bir payı, ne de bütünü üzerinde hiçbir hak ileri süremeyeceği gibi, hiçbir tasarrufta da bulunamaz.

Buna göre, terekeye dahil bir alacak hakkına yönelik borçlu tarafından yapılacak kira parasına ilişkin ödemeyi (ifayı) kabul; alacak hakkını düşürmesi nedeniyle tasarrufi bir işlem olup (VonTuhr: Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cilt:2, Çev: C. Edege, Ankara 1983, s.466;Renda/Onursan: Borçlar Hukuku, Cilt: II, Ankara 1973, s.1178), mirasçıların tek başlarına veya birkaçı birlikte hareketle bu tasarrufi işlemi yapmaları olanaklı değildir.

Öyleyse, kira sözleşmesinin tarafı olan kiracı borçlu, kiralayanın ölümü üzerine, kira parası borcunu ya mirasçıların tamamına ya da miras ortaklığını temsile yetkili bir temsilciye ifa ile borcundan kurtulabilir.

***Kiracı borçlu, kira parasını kime ödeyeceği konusunda tereddüde düşmüşse, görevli ve yetkili hakimden bir tevdi yeri belirlenmesini istemek suretiyle, belirlenen tevdi yerine kira parasını ödeyerek borcundan kurtulabilir. Aksi takdirde, mirasçılardan birine ya da birkaçına veya temsile yetkili olmayan bir kişiye yapılan ifa, iyiniyetli olsa bile borçluyu, gerçek alacaklı olan terekeye karşı borcundan kurtarmaz.

Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 21.11.1962 gün ve E:88, K:67 sayılı ilamında da; …murisin ölümüyle taşınmazı iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olacağından, mirasçılar kiranın bütününün alacaklısı olmaları nedeniyle, kiracının mirasçılardan birine diktiği elbisenin dikiş ücretini, bütün mirasçılara ödemekle yükümlü bulunduğu kira ile takas edip, borcundan kurtulamayacağına… vurgu yapılarak, aynı ilke benimsenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay ele alındığında;

Eldeki davanın konusunu kiralayanlardan muris Ş.ın 1/2 hissesine yönelik kira parası alacağı oluşturmaktadır.

İlke olarak bölünebilen borçlardan olan kira parası alacağının tahsili için istemde bulunulması olanaklı ise de miras ortaklığının alacaklı olduğu durumlarda bu ilke geçerli değildir.

11.05.2002 başlangıç tarihli ve beş (5) yıl süreli kira sözleşmesinin kiralayanları muris Ş. A. (1⁄2 hisse) ve H. K. (1⁄2 hisse); kiracısı ise H. G.dir.

Kiralayanlardan Ş.ın 16.01.2003 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak F. M., G. ve N.yi bıraktığı; mirasçı N.nin de 22.09.2004 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak A., A., A., A., H. B.ın kaldığı; mahkemece muris Ş.ın ölümü üzerine terekesine avukat F. A.ün temsilci olarak atandığı, dosya kapsamı ile belirgindir.

Öte yandan, muris Ş.ın terekesine temsilci olarak atanan avukat, davalı/kiracıya 19.02.2007 tarihli ihbarname ile kiralayan Ş.ın terekesine temsilci olarak atandığını bildirip, bundan sonra ödenecek kira bedellerinin miras şirketi temsilcisi olarak kendisine ödenmesini istemiştir. Yine, 10.03.2008 tarihli noter aracılığıyla gönderilen ihtarname ile de, davalı/kiracı H. G. ile birlikte dava dışı diğer kişilere (kiracılara) dava konusu dönemi de kapsayacak şekilde ödenmeyen kira bedellerinin (2003 yılı Şubat ayı ila 2008 yılı Mart ayları arası) ihtarnamenin tebliğini müteakip 30 gün içinde ödenmesini, aksi takdirde temerrüt nedeniyle tahliye ve alacak davası açılacağını bildirmiştir.

Yukarıda ayrıntısıyla belirtildiği üzere, muris Ş.ın ölümü ile miras ortaklığını oluşturan mirasçılar, terekedeki malvarlığı değerleri üzerinde elbirliği halinde mülkiyet hükümleri gereğince maliktirler.

Bu durumda, mirasçılar birlikte olarak kiranın bütününün alacaklısı olacaklarından, mirasçılardan hiçbirisi diğerlerinin rızası olmaksızın kira parasının ne bir payı, ne de bütünü üzerinde hiçbir hak ileri süremez ve hiçbir tasarrufta bulunamazlar.

Kiracı davalının, kira parası borcunu mirasçıların tamamına ya da miras ortaklığını temsile yetkili bir temsilciye ifa etmediği çekişmesiz olduğu gibi, borcunu ifa için yetkili hakimden bir tevdi yeri belirlenmesini de istemediği belirgindir.

Hal böyle olunca, kiracı davalının, muris Ş.ın mirasçılarından N. S. tereke temsilcisi vekiline yaptığı ödeme savunmasına itibar edilemeyeceği gibi; mirasçılardan birine ya da birkaçına yaptığı ifa, iyiniyetli de olsa onu, gerçek alacaklı olan muris Ş.ın terekesine karşı borcundan kurtarmaz.

Kaldı ki, kiralayan Ş.nın miras şirketi temsilcisi davacı durumu 19.2.2007 tarihinde davalı kiracıya ihbarname göndererek kira parasının kendisine ödenmesini istediğine göre, bu ihbardan sonra, kira sözleşmesindeki 1/2 hisseye düşen kira parasının davacı tereke temsilcisine ödenmesi gerekir.

Sonuç itibariyle mahkemece, açıklanan tüm hukuki ve maddi olgular gözetilerek, davacı tereke temsilcisinin hissesine düşen kira parası belirlenerek bu kısma yönelik olarak davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin tümüyle reddine karar verilmesi doğru değildir.

O halde, aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç

Davacı Ş. A. miras ortaklığı temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi

Kiaralayanın ölümü halinde borçlu kira parasını kime ödeyeceği konusunda temerrüde düşmüşse görevli ve yetkili mahkemeden bir tevdi yeri belirlenmesini istemelidir. Aksi taktirde mirasçılardan biri yada bir kaçına yada temsile yetkisi olmayan kişiye karşı yapılmış ifa borcundan ile borcundan kurtulamaz