GİRİŞ

Günümüzde Birleşmiş Milletler’ in varlığı ve yarım yüzyıllık yasama faaliyetleri sonucunda
uluslararası hukukta önemli bir insan hakları külliyatı oluşmuş bulunmaktadır. İnsan Hakları
konusundaki herhangi bir felsefi araştırmanın ilk sorularından biri, insan hakları ile ne
kastedildiğidir. Sartre’ın dediği gibi, insanlar anlam avcısıdır, anlam ise neden sorusuna
verilen cevaptır. İnsan Haklarından söz edildiğinde bir kimsenin sadece insan olması
sebebiyle sahip olduğu haklar anlaşılır, ancak bu, bu haklara sahip olanların insan olabileceği
anlamına gelmemektedir, tam aksine bireylerin bu haklara değişken sosyal şartlardan veya
yeteneklerinden bağımsız olarak, yani sadece insan olmaktan dolayı sahip olduklarıdır.
Bir takım insan hakları teorisyenleri, değer politikası merkezli bir yaklaşım benimseyerek,
insan hakları normlarını insan onurunun korunması ile izah etmeyi önermişledir. İnsan
onuruna yönelik talepler ile bu taleplerin karşılanması arasında büyük bir orantısızlığın varlığı
açıktır. Bu orantısızlığın nedeni nüfus, kaynaklar gibi çevresel faktörler ve insan onuru
değerlerinin temsil edildiği ortak yararı hiçe sayarak atılan adımlardır, orantısızlığın
giderilmesi açısından insan onurunun içeriğinin herkes tarafından iyice anlaşılması
gerekmektedir.

A- İNSAN ONURU KAVRAMI

İnsanı diğer canlılardan ayıran birtakım özellikler vardır, bu özellikler insanları diğer
canlılardan ayıran ek özelliklerdir, insanın bilen, değerleri olan, önceden görebilen, buluşlar
yapan, kendini bir şeylere veren, çalışan, eğiten, eğitilebilen, devlet kuran, inanan, sanatı
yaratan özellikleri ona tüm canlılar arasında özel bir yer sunar. 1
İnsan onuru kavramı, insanı en üstün değer olarak gören hümanizm düşüncesinden
doğmuştur, insan onuru kavramı; insanın sırf insan olmasından dolayı değerli ve saygı
görmesi gereken bir varlık olması şeklinde tanımlanabilir 2 .
Özellikle Rönesans döneminden itibaren, insan onuru yalnızca belli bir zümrenin değil, tüm
insanlığın talep edebileceği bir ideale dönüşmüştür, insan onuru, insanı bizzat kendisine karşı
1 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, Türkiye Felsefe Kurumu Yayınları, Ankara 2007, s. 70.
(Anılış: İnsan Hakları ve Sorunları)
2 Çakar Seymen, A.: Hukuki Bir Kavram Olarak İnsan Onuru, Umut Vakfı Araştırma Merkezi, 3. Hukukun Gençleri
Sempozyumu, Antalya 2013, s. 1.

da korumaktadır. Hiçbir insan, insanlık dışı muamele görmeyi istemez, bu konuda devletlere
de çok büyük roller düşer, devletler insan onurunu korumaya yönelik tüm önlemleri almalı,
insan onurunun gereklerine uygun bir şekilde davranmalıdır 3 .
İnsan onuru, sosyal bir kavramdır, kişinin hem kendisine duyduğu hem de başkalarına karşı
duyması gereken saygıyı dile getirir, Alman Anayasa Mahkemesi, insan onurunu “insanın
bizzat kendisinden sorumlu olup, tinsel- ahlaki bir varlık olarak kendini gerçekleştirme
özgürlüğüne sahip olması” şeklinde tanımlar.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 1. maddesinde; “Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar
bakımından eşit doğdukları” ve bunun temel nedeninin insanın, sırf insan olmasından
kaynaklanan özellikleri olarak belirtilmektedir.
İnsanın “onurlu” bir varlık olmasından dolayı sahip olduğu haklara insan hakları denir, tüm
insanların birtakım haklara, sırf insan oldukları için sahip olduğu ve hiçbir ayrımcılığa tabi
olmadan, tüm insanların bu haklar karşısında eşit olmaları gerekir 4 .
İnsan haklarının asıl amacı, insanların onurlu bir şekilde yaşamasını sağlamasıdır, ancak
günümüzde devletlerin bu hakları keyfi olarak düzenledikleri görülmektedir, hukukun asıl
gayesi insan haklarını güvence altına almak olmalıdır, bu amaçla mücadele eden devlet
kavramını ise ancak gerçek demokrasilerde görülebilir.

İnsan onuru, insanın nesnel değerinin öznel karşılığıdır, tür olarak insanın değerinin yani
insan türünün sahip olduğu, onu diğer canlılardan ayıran özellikleri ve olanaklarını sağlayan,
evrendeki yerini sağlamlaştıran tarihteki başarılarının bilgisinden oluşmaktadır. Bu bilgi
insanın doğuştan itibaren özellikleri ne olursa olsun hatta bu özelliklerin farkında olamayan
insanlara da uygun davranmayı gerektirir. İnsan onurunun pratikte getirdikleri tek tek insan
haklarıdır, bütün insanlardan evrendeki yerini korumayı isteme ve bu muameleyi diğer tüm
insanlarında aynı şekilde, hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın göstermelerini talep ederler, insan
haklarının evrensel olmasının nedeni budur 5 .İnsan onuru ile şeref, farklı kavramlardır, şeref,
insanların doğuştan sahip olduğu birtakım özelliklere duyulan saygıyı ifade eder, yani insan
onuru insanın doğuştan sahip olduğu değerleri tarif ederken, şeref kavramı ise, bu değerlere
başkası tarafından duyulan saygıyı dile getirir 6 .

3 Arslan Onur, K.: İnsan Onuru Kavramı ve Koruma Tedbirleri Bağlamında Temel Bir İlke Olarak İnsan Onurunun
Korunması, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, 2015, S. 120, s. 157.
4 Kafadar Fatih, M.: Hukuk Sivil Toplum ve Demokrasi: İnsan Onuru, Umut Vakfı Araştırma Merkezi, 3. Hukukun
Gençleri Sempozyumu, Antalya 2013, s. 2.
5 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 84.
6 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 74.

Anayasa Mahkemesi bir kararında insan onurunu, “insanın hangi durumda ve hangi şartlar
altında olursa olsun, sırf insan olmasından kaynaklanan değerin tanınmasını ve sayılmasını
ifade eder, bu öyle bir davranış çizgisidir ki, ondan aşağı düşünce ve muamele, ona muhatap
olan insanı insan olmaktan çıkarır”.

İnsan onurunun korunması, esas itibariyle özgürlükçü bir devlet anlayışının varlığı ile
mümkün kılınabilir, zamanla sanayi devriminin ortaya çıkardığı sosyolojik ve politik ortamla
birlikte, insanları sırf devlet gücüne karşı korumanın, insan onurunun dokunulmazlığı
açısından pratikte bir anlam ifade etmediği anlaşılmıştır. İnsan onurunun, kişilerin devlet
karşısında korunması kadar, içerisinde bulundukları ekonomik zorluklardan da korunmaları
ve sosyal adaletin sağlanması gereklidir 7 . İnsan onuru, çağımızın tarihsel ve siyasal olaylar
silsilesi içinde, günümüz insanlığının bir kazanımıdır.

İnsan onurunun tüm insanlık açısından en yüce değer olarak görülebilmesi için, toplumların
bu kavramı benimsemesi, tüm insanlığın özel olduğunu hissetmesi ve sırf insan olduğundan,
kendisini özel kılan birtakım özelliklere sahip olduğunu hissetmesi gerekir, bu da ancak iyi bir
felsefi eğitimle söz konusu olabilecektir 8 .
Nitekim II. Dünya Savaşı sonunda, birtakım uluslararası süjeler, insan haklarının
evrenselliğini sağlamak amacıyla toplanıp, birtakım belgelere imza atmışlardır, insan onuru
kavramı; Birleşmiş Milletler Antlaşması, Kişisel ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi,
Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi ve Avrupa Temel Haklar Şartı gibi önemli uluslararası belgelerin de önemle yer
verdikleri bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ancak dünyanın bazı bölgelerinde insanlar hala, sokağa çıkamayıp, yiyecek bulamıyorsa, bazı
ülkelerde ölüm oranları doğumlardan fazlaysa, bazı ülkelerde insanların karınlarını
doyurabilmek için saatlerce çalışabilmeleri gerekirken, gelişmiş ülkelerde insanlar oturdukları
yerden para kazanıp akıllarına bu insanları getirmiyorlarsa, bazı ilkelerin sadece tanındığını
ancak uygulanmadığını gösterir 9 .

Temel haklar, kişilerin, insanlığın geri kalanına yönelttiği, yaşamını devam ettirebilmek için
istekleridir, kendisine saygısı olan bireylerin yokluğunu kabul edemeyecekleri isteklerdir,
temel haklar bu kadar önemli olmasının sebebi, diğer haklardan yararlanabilmek için bu
7 Ertaş, T.: Kamu İcra Hukukunda Sosyal Devlet İlkesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2014,
S.16, s. 4738.
8 Arslan Onur, K.: s, 159.
9 Shue, H.: Temel Hakların Evrenselliği, (Ed. İoanna Kuçuradi), İnsan Haklarının Felsefi Temelleri, Türkiye Felsefe
Kurumu, Ankara 2016, s. 45.

hakların korunması gerektiğidir, her kişinin varlığını sürdürebilmesi için insan onurunun
gerektirdiği koşulların sağlanması gerekir, bu koşullar her ülkede devletin ve bir bütün olarak
insanlığın ödevleridir 10 .

B- FELSEFE ve İNSAN HAKLARI

İnsan hakları, insanın sırf insan olmasından dolayı sahip olduğu, bütün insanları kapsayan
bazı istekleri dile getirir, insanlar doğuştan itibaren akıl ve vicdana sahip olduklarından, insan
değerini veya insan onurunu korumaya yönelik bazı istemler olarak karşımıza çıkmaktadır 11 .
Bazı özellikler vardır ki bunlar insanları diğer tüm canlılardan ayırır bunlara, insanın elektriği
bulması, dünyayı şekillendirecek edebi eserler ortaya çıkarması, buluşlar yapması gibi
insanları diğer canlılardan ayıran ek özellikler insan onurunu oluşturmaktadır.

Herhangi bir kişinin insan haklarına müdahale o kişinin insan onuruna müdahaleyi oluşturur,
bu müdahale başka bir kişiden gelmiş olsa bile.
İnsan haklarının kişi hakları olması her kişi haklarının da insan hakları olduğu anlamına
gelmemektedir, insan hakları kavramına kişinin güvenliğine yönelik istemleri, “temel
özgürlükleri” ve yaşamının devam etmesine yönelik istekleri girer. (Sağlık hakkı, eğitim
hakkı gibi)

Temel özgürlükler insanın, insan olarak varlığını sürdürürken, o kişiye kimsenin müdahale
etmemesini güvence altına alırlar, günümüzde birçok belgede yer alan özgürlükler sadece
metinde geçmeleri nedeniyle insan haklarını koruma altına almamaktadırlar, bu güvencenin
sağlanabilmesi için uygulamada da insan haklarının korunabilmesi ve insanlara sırf insan
oldukları için hak ettikleri değerin sunulması gerekir 12 .

Bazı temel haklar vardır ki insanların doğuştan sahip oldukları tanınmaları mümkün olmayan,
ancak yerine getirilmeleriyle değer kazanabilecek haklar, bunlar her insanın, insan onuruna
yaraşır bir şekilde yaşamak için istemde bulundukları haklardır, bu hakların sağlanması için
başka tür hakların varlığı gerekir, bu durumda devletlere büyük rol düşmektedir çünkü, bu
haklar devlet tarafından yerine getirilmesi gereken, devlete karşı bir istem yönelten haklardır.
Sosyal ve ekonomik haklar bunların başında gelmektedir 13 .

10 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 12.
11 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 2.
12 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 113.
13 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 6.

Günümüzde bu hakların tüm anayasalarda tanınmış olduğunu görmemize rağmen, ancak
demokrasiye gerçekten sahip çıkan devletlerce korunduğunu görebiliriz, bu haklar konusunda
devletin görevi çiğnenmesini engellemek, müdahale durumunda ise dengeyi yeniden
sağlamaktır.

C- İNSANIN DEĞERİ ve İNSAN ONURUNU AÇIKLAMADAKİ RÖLÜ

Bir şeyin değeri ona atfedilen değer ile ölçülemez, bir şeyin değerini açıklayabilmek için,
onun kendisine benzer olanla arasındaki yeriyle ilgilidir, değer kavramı, değer yargıları gibi,
kişiden kişiye toplumdan topluma veya zamandan zamana değişmemektedir 14 .
Bir arkadaşımın bana aldığı on liralık cüzdan yalnızca benim için değerlidir, ben o cüzdana
bir değer vermişimdir, bu cüzdan başka bir kişinin gözünde değersiz gözükebilir, bir liderin
televizyondaki konuşması bir kesim için değerli olabilirken, başka bir kesim için gereksiz
gözükebilir, bu değerlendirmeler bu cüzdanın salt değeri değil, ona yüklenen değer ile
ilgilidir.

İnsanın değeri derken kastedilen, insanın, insan olmayan diğer tüm canlılar arasındaki özel
durumu, özel yeridir. Doğan herkesin yaşama, beslenme, eğitilme hakkı, dokunulmazlığı,
kısacası çeşitli belgelerde ve anayasalarda birçoğu insan hakları olarak tanımlanan ancak her
gün başkaları tarafından sürekli çiğnenen haklar, temellerini insanın değerinde bulurlar 15 .

Kişinin değeri onun doğuştan gelen birtakım özelliklere sahip olması ve insan hakları
bakımından diğer tüm insanlarla eşit muamele görmesi anlamına gelmektedir.
Onur ile şeref kavramı arasında bir ayrım yapılırken, onur kavramının toplumdan topluma
değiştiğini ve üzerinde bir uzlaşı sağlanamayacağı söylensede, farklı olan şeref kavramıdır.
Çünkü onur kavramı insanın değeri ile ilgilidir, şeref kavramı ise değerlendirmeler
içermektedir.

İoanna Kuçuradi: “İnsanın değeri derken bundan insanın diğer canlılar arasındaki özel yerini
anlıyorum, insana bu özelliklerini sağlayan onun, bütün özelliklerinin bütünüdür, onu diğer
canlılardan ayıran olanaklarıdır. Bu olanaklar, insana özgü etkinlikler ve ürünler olarak
görülür, Bu özellikler ise insanın diğer canlılarla ortaklaşa taşıdığı özelliklere ek özelliklerdir.
İşte bu olanaklar ya da özellikler insan değerini ya da onurunu oluşturur 16 ”, demiştir.

D- İNSAN ONURU DEMOKRASİ ve SİVİL TOPLUM İLİŞKİSİ

14 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 83.
15 Kuçuradi, İ.: İnsan ve Değerleri, B. 7, Ankara 2018, s. 40. (Anılış: Değerler)
16 Kuçuradi, İ.: Değerler, s. 43.

Hak ve özgürlükler bireylerin kendilerini geliştirebildikleri demokrasilerde kendilerine yer
bulur. Demokrasiler ise liderler tarafından değil yurttaşlar tarafından güvence altına alınabilir.
Günümüzde her ne kadar, hak ve özgürlükler neredeyse tüm anayasalar tarafından tanınmış
olsalar da sadece tanınmış olması yeterli değildir, insan haklarının meşrutiyet kazanması
hukuk ile sağlanamaz, aksine hukuk insan hakları ile meşrutiyet kazanabilecektir.

İnsan hakları, insanın yalnızca insan olmasından kaynaklanan haklardır ve meşrutiyetini insan
onurundan alır, Devletin asli görevi ise insana sadece insan olmasından ötürü bahşedilen bu
haklara sahip çıkmaktır.
İnsanın özündeki “onur” dan kaynaklanan insan haklarının anlaşılabilmesi için hak
kavramının bilinmesi gerekir. Hak kavramı ahlaki açıdan doğruluğu, siyasi açıdan ise yetkiyi
ifade eder.

Ahlaki açıdan bakıldığında bir şeyin doğruluğu onun haklı olmasından kaynaklanır 17 . Siyasi
açıdan baktığımızda ise bir kimsenin hakka sahip olması, hakkın konusu üzerinde yetkili
olduğunu göstermektedir. Sonuç olarak, bir şeyin hak olduğunu ve hak sahibinin bu hakkı
herkese karşı ileri sürebileceğini ve herkesin bu hakka saygı göstermesi gerektiğini beyan
etmesidir.

Demokrasinin öngördüğü “kendiliğinden düzen” anlayışı çerçevesinde şekillenen sivil
toplum, insan hakları hususunda devlet ve birey arasında bir köprü konumuna gelmiştir.
Günümüzde insan onuruna yönelik en büyük tehdit antidemokratik devletlerdir.

Leviathan’ da
(Hobbes) olduğu gibi devlet ve bireyler arasında, dev-karınca ilişkisi kurulmuş, devin hareket
ederken istemeden de olsa karıncaları ezme olasılığını kaldıracak mekanizmanın gereksinimi
duyulmuştur. Bunu sağlamak amacıyla anayasalar ve hak bildirgeleri, temel hakları güvence
altına alan yazılı metinler olarak karşımıza çıkmış, özellikle Rönesans döneminde ki bir
sınıfın (Burjuva) istekleri, günümüzde tüm insanlığın istekleri haline gelmiştir 18 . Günümüzde
bu taleplerin devletler tarafından güvence altına alındığını görüyoruz ancak ne yazık ki yeterli
olmamaktadır, yeterli olsaydı günümüzde işkence suçu işlenmezdi belki de 19 .

E- İNSAN ONURU ve MAHREMİYET

17 Kafadar Fatih, M.: s. 7.
18 Gözlügöl Vakkas, S.: Avrupa Kamu Düzeninin Bir Parçası Olarak Çoğulcu Demokrasinin Gerekleri, Hacettepe
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2013/2, s. 67.
19 Başbüyük, İ.: Türk Ceza Kanununda İşkence Suçu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2010/12, s.
1453.

Hapishanelerde genellikle mahkumlar daire oluşturacak şekilde dizayn edilen odalarda kalır,
bu şekilde gardiyanların sürekli olarak mahkumları gözetlemesi sağlanır, bazen ortada
gözetleyen gardiyanlar olmasa bile mahkumlar, gözetleniyorlarmış gibi hoş gözükebilmek
adına olduklarından farklı davranmaya başlarlar, bu duruma panaptikon denir. Günümüzde
artan teknolojik gelişmeler sonucunda insanlık panaptikon a benzemektedir. Özellikle sosyal
medya da yaptığımız paylaşımlar, konuşmalarımız hatta internette gezdiğimiz siteler bile
başkaları tarafından izlenmektedir. Bazen ise insanlar bir suçun önlenmesi için izlenmekte,
izlendiğinin farkında olan insanlar ise kendilerini gözetleyenin gözünden, değerlendirmeye
doğru bir yönelim taşımaktadırlar, bir nevi panaptikon söz konusudur 20 .

Kant mahremiyet ile ilgili, “özerklik, insan olmanın temel bir değeridir. Eğer mahremiyet,
özerklik için esassa ve hatta özerklik, mahremiyet olmadan anlaşılamazsa, o halde
mahremiyeti yitirmek, en temel değerlerimiz için bir tehdit olacaktır demiştir 21 . Gittikçe
gelişen teknolojinin etkileri, bireylere ve topluma sunduğu yeni olanaklarla birlikte, yeni
sorunları, tehditleri de barındırması, kişilerin özel yaşamlarının gelişen bu teknolojiyle birlikte
izlenebiliyor oluşu, mahremiyete yönelik kuşkuların git gide artmasına neden olmaktadır.

F- SOSYAL ADALETSİZLİK

Sosyal adalete insan hakları boyutuyla bakıldığında, sosyal adaletsizliğe neden olan unsurun
dolaylı yollarla korunan insan haklarına devletlerin yaklaşımı olduğu anlaşılmaktadır 22 . Bu
haklar kişi haklarıdır, ancak temel kişi hakları yani insan hakları değildirler, bu hakların
korunabilmesi için belli düzenlemelere ve bu düzenlerin pratikte uygulanmasına ihtiyaç
duyulmaktadır.

Bu düzenlemeler, ülkeden ülkeye göre farklı süreçlerden geçen ancak düzenlendiği ülkedeki
bütün yurttaşların eşit olduğu haklardır 23 , bir ülkede vatandaşların bazıları lüks otomobillere
binerken, diğerleri ekmek alabilmek için saatlerce kuyrukta bekliyorsa, bazıları pahalı bir
mücevheri alırken hiç düşünmezken, bazıları için bu mücevheri almak yalnızca hayallerinde
söz konusu oluyorsa, işçiler hayatlarını kazanabilmek adına günde 20 saat çalışıyorsa, o
ülkede sosyal adaletsizlik hüküm sürüyor demektir.
Ulusal düzeyde sosyal adaletsizlik insan hakları açısından kişi ve devlet merkezli olarak
açıklanabilir. Kişi merkezli bakarsak, sosyal adaletsizlik, dolaylı yollarla korunan temel kişi

20 Dedeoğlu, G.: Gözetleme Mahremiyet ve İnsan Onuru, Türkiye Bilişim Derneği Dergisi, Mart 2004, S. 89, s. 1.
21 Dedeoğlu, G.: s. 3.
22 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 12.
23 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 13.

haklarının hiç korunmaması değildir. Sosyal adaletsizliğe yol açan durum; bir ülkede
vatandaşların hepsinin sahip olduğu temel hakların devlet tarafından eşit düzeyde
korunamamasıdır. Tüm vatandaşların yasalar karşısında eşit olduğu veya yasaların tüm
vatandaşların haklarını güvence altına aldığı söylense de bir ülkede bu haklar tüm vatandaşlar
nezdinde aynı derecede korunmazsa sosyal adaletsizlik meydana gelecektir. Bu yönüyle
bakıldığında sosyal adaletsizlik etik bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır 24 .

Devlet merkezli bakıldığında ise, devletlerin iki temel varlık nedenini yerine getiremediği
takdirde sosyal adaletsizliğin meydana geleceği söylenebilir. Bunlardan birincisi tanınan
sosyal, ekonomik ve bazı siyasal hakların çerçevesi çizilirken, bu hakların temel kişi
haklarıyla ilişkisinin fark edilmemesi, bilgisizlik, ya da bazı kişi ve gruplara tanınan çıkarların
ağır basması durumudur.

Çıkarılan kanunların özelinde, kişilere tanınan hakların sınırları
çizilirken, temel haklarla olan ilgisi kurulamadan ve tanınan olanakların, bu haklar
bakımından doğuracağı sonuçlar üzerinde durulmadan çıkarılmasından kaynaklanır.
Bir ülkede belli başlı kesimlerin çıkarılan yasaları kullanarak, devleti “sömürmesi” sonucu
diğer vatandaşların haklarını kullanabilmesi engellenmiş olacaktır. Ülkemizde insanların gelir
kaygısı nedeniyle daha az ücretle devlet kapısında çalışmak istemesi sosyal adaletsizliğe tipik
bir örnek oluşturur 25 .
Ülkede bir vatandaşın yeni çıkan teknolojik bir ürüne daha fazla para vererek önceden
ayırtabilirken, bir diyaliz hastasının, sosyal güvenceden yararlanamayarak ilaç fiyatını
duyunca eczaneden geri dönmesidir sosyal adaletsizlik. Günümüzde milletvekillerinin
mecliste
uyuyarak 50.000 TL kazanmasıyla, bir inşaat işçisinin günde 16 saat çalışıp 100 TL alması
sonucu, oluşan yaşam standartları arasındaki uçurumdur sosyal adaletsizlik.
Sosyal adaletsizlik, devletlerce ulusal açıdan çözüme kavuşmadıkça, dünyamızda sosyal
adaletsizliğin bitmesi mümkün görülmemektedir.

G- İNSAN ONURUNA YÖNELİK DÜNYA PROBLEMLERİ

İnsan haklarının kavramsal içeriğinin eksikliği, temel haklar ile bu problemler arasındaki
ilişkinin görülememesinden veya bu problemlerin mantığı anlaşılsa bile çözümü için
başvurulan yolların yeni problemler kaynaklanır 26 .

24 Kafadar Fatih, M.: s. 5.
25 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 16.
26 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s.162.

II. Dünya Savaşı sonrasında BM’nin kuruluşu yüzyılımız açısından bir dönüm noktası olarak
kabul görmektedir, kurulma amacı, insan onurunu ve insanın temel ihtiyaçlarını yeniden
temin etmek, korku ve kargaşadan uzak bir dünya yaratmaktır 27 . UNESCO’nun 1982’de
kaleme alınmış belgesinde dünya problemleri şu şekilde özetlenmiştir; “Üçüncü dünya
ülkelerinde nüfusun büyük bir kısmı, çok defa ilerlemenin sağladığı nimetlerden
yararlanamayan ve küçük ya da büyük şehirleri karadan koparılmış büyük parçalar gibilerdir”.

Dünyamızda öyle insanlar vardır ki evlerinden, karton toplamak amacıyla çıkıp para
kazanabilmek amacıyla on saatlik yol yürüyen, ormanda yaşayıp, teknolojiden bir haber
olanlar ile doludur dünya. Bu sorunun temel nedeni ise, insanlar değil, yayılmacı politikalarla
insan haklarını hiçe sayarak, barış ve demokrasi götürme vaadiyle daha fazla probleme yol
açan ülkelerdir 28 .

Günümüzde 3. Dünya ülkelerine yapılan sözde yardım maksatlı borçlandırmaların yüksek
faizli olması nedeniyle, yardım yapılan ülkenin borcunu ödeyebilmek adına, ulusal düzeyde
vatandaşlarının ekonomik özgürlüklerini engelleyecek yeni yollara başvurması ile birlikte
sosyal adaletsizlik giderek artmaktadır. Sosyal adaletsizliğin önüne geçebilmek için belki de
yardım amacıyla faizsiz borçlandırma yapılması veya insanlık adına art niyet içermeyen belli
başlı yardımların yapılması gerekmektedir.

Ülkelerin gelişmişliği, yurttaşlarının temel haklarını fiilen ne kadar güvence altına aldıklarıyla
ölçülür 29 , genel olarak sosyal adaletsizlik, bugün çeşitli ülkelerin vatandaşların temel haklarını
koruyacak düzenlemeleri yapmaması, yurttaşlarının başka bir tür temel haklarının (sağlık,
eğitim gibi dolaylı korunan haklar.) içinde bulundukları koşullarda gerektirdiklerini,
yurttaşların bir kısmı için yerine getirmemeleri ve bu hakların çiğnenmesi durumunda yetkili
organlarca müdahalenin yetersiz olması sonucu ortaya çıktığını görmekteyiz.
Bu sorunların çözümü amacıyla, dünya politikasının yönlendiricisini insan hakları politikaları
yapabilmek, eğitimin ana amacı olarak insan olma bilincini kazandırmayı aşılamak gerekir 30 .

Temel insan haklarını dile getiren ilkeler güvence altına alınarak, istemleri bir ülkede yerine
getirilebiliyorsa, bir ülkede vatandaşların eğitim, sağlık gibi haklarının eşit ve onurlu bir
şekilde yaşanması sağlanabiliyorsa, toplumsal özgürlükler o ülkede mevcuttur diyebiliriz 31 .

27 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 164.
28 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s.166.
29 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 171.
30 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s. 175.
31 Kuçuradi, İ.: İnsan Hakları ve Sorunları, s.181.

Değerlendirme

Günümüzde insan haklarına yönelik en büyük tehlikeyi, devletler ve o devletlerin başında
bulunan, düşünceleri günden güne değişen yöneticiler oluşturmaktadır. İnsanın sırf insan
olmasından kaynaklanan, doğuştan sahip olduğu onu diğer canlılardan ayıran özellikleri
sayesinde kendisine özgü bir durumu vardır. Günümüzde devletlerin belki de en önemli
görevi gerek ulusal gerekse uluslararası ortamlarda insan haklarını korumaktır, bunun
sağlanabilmesi için ise liyakat gereklidir.

Yasaların hazırlanmasında rol oynayan kişilerin
öncelikli iyi bir felsefi bilgiye sahip olması, insan onurunun gerektirdiklerinin farkında olması
kısacası eğitimcilerin iyi eğitilmesi, insan haklarına yönelik değerlendirmelerin yerinde
yapılması, değerlendirmeler yapılırken yeni sorunların meydana gelmemesi için özen
gösterilmesi gereklidir.

İki büyük savaştan çıkan insanlığın, insan olma bilincini yeniden kazanabilmesi ve insan
haklarının evrenselliğine yönelik adımlar atması insan onuru bilincinin oluşmasında çok
önemlidir. Günümüzde özellikle üçüncü dünya ülkelerinde rastlanan sosyal adaletsizlik
durumunun çözümü konusunda, temel hak ve özgürlükler ile ilgili düzenlemelerin sadece
belirtilmiş olmaması ayrıca gerek mahkemeler gerekse devlet organları tarafından
uygulamada da korunması gereklidir, belki böyle bir durumda sosyal adaletsizliğin olmadığı,
gelirler arasında uçurumun bulunmadığı, kimisinin bir günde kazandığı parayı, bir işçinin
kazanabilmek adına bir ay çalışmak zorunda olmadığı bir dünyaya merhaba diyebiliriz.